“Ezel bezmi” sözü insana bir çağrıyı hatırlatır; unutulmuş ama iliklerinde yankılanan bir çağrıyı.
Ruhun, henüz bedene inmeden önce duyduğu o ilk sesi… “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soran sesi.
Ve onun cevabını: “Evet.”
Bu evet, bir teslimiyet değil yalnızca; bir hatırlayış, bir tanıma.
O an ruh, kendini ilk kez fark eder — Tanrı’yı tanıdığı ölçüde kendi özünü de tanır.
İşte “ezel bezmi”, o farkındalığın ilksel yankısıdır.
Balık burcu, Neptün ve 12. ev — göksel dilde bu sahnenin iz düşümüdür.
Balık sınır tanımaz, çünkü henüz sınır yoktur; henüz ayrım, zıtlık, ego icat edilmemiştir.
Balık’ta ben “sen”e karışır, sen “her şey”e dönüşürsün.
Neptün, bu birleşmenin puslu sesi gibidir; rüyaların, mistik vecd hâllerinin, sezginin perdesinden konuşur.
12. ev ise bu hatıranın mahzenidir: insanın dünyaya inişle birlikte unuttuğu ezelî sözü saklayan derinlik.
Bu yüzden 12. ev, hem unutuşun hem de hatırlamanın evidir.
İnsanın Balık doğası, hatırlamak için unutmak zorunda kalmış bir ruhtur.
Neptün’ün sisinde, varlık kendi kaynağını yitirir gibi olur; ama bu yitiriş bir cezadır sanırız, oysa bir yolculuktur.
Eğer hiç unutmasaydık, “evet”in anlamını bilemezdik.
O yüzden Neptün bazen sarhoşluk, bazen dua, bazen gözyaşı biçiminde çalışır.
Bir musiki dinlerken içinin aniden dolması, hiç tanımadığın birine karşı duyduğun açıklanamaz merhamet…
Hepsi ezel bezminin yankısıdır.
Ruh, kendi “evet”ini hatırlar ama dil bilmez; gözyaşıyla, rüya ile konuşur.
12. ev insanın içindeki bu gizli odadır.
Oraya girince mantık çözülür, çünkü orada zaman yoktur.
Geçmiş ve gelecek, tıpkı suya düşen iki damlanın birleşmesi gibi birbirine karışır.
Bazen bu evin kapısı rüyalarda açılır, bazen kayıplarda, bazen de bir başkasının gözlerinde.
Tanıştığın biri sana açıklayamadığın bir aşinalık hissettirir — çünkü o kişide ruhun ezel bezmindeki bir yüzü vardır.
Ezelde yan yana duran ruhlar, dünyada birbirini tanır; ama bu tanıma, dünyevi tanışıklığın çok ötesindedir.
O yüzden bazı karşılaşmaların zamansız bir hüznü vardır; sevinçle birlikte sanki bir “dönememe” duygusu da taşır.
Neptün bu yüzden hem aşkın hem kaybın tanrısıdır.
Balık burcunun son derecelerinde, 12. evin sınırlarında, insan yavaşça çözülür.
Burada egonun kemikleri yumuşar, kişisel sınırlar suya karışır.
Bu çözülüş, dünyanın gözünde zayıflık gibi görünür; oysa asıl güç oradadır, çünkü insan artık ayrılığın yükünü taşımıyordur.
Kendini kaybederek Tanrı’ya karışmak… Tasavvufun “fenâ” dediği hâl budur.
Ezel bezmindeki “evet” bu hâlde yeniden yankılanır: “Ben kimim?” sorusunun yerini “Ben O’yum” bilgisi alır.
Ama bu bilgi, zihinsel bir kavrayış değil; kalpte bir sessizliktir.
Balık–Neptün–12. ev çizgisinde doğan veya bu temayı güçlü taşıyan insanlar, aslında o ilksel bezmin hatırlatıcılarıdır.
Kimi sanatla, kimi sezgiyle, kimi merhametle hatırlatır.
Ancak bu hatırlayış kolay değildir; çünkü aynı zamanda dünyanın en derin acısını da taşırlar.
Birlik bilincini duyan ruh, ayrılığın acısını da en keskin biçimde hisseder.
Bu yüzden Neptün, hem ilhamın hem de melankolinin kaynağıdır.
Her sanat eseri, bir anlamda ezel bezminden düşen bir parıltının dünyevi biçimidir.
Ve belki de insanın tüm arayışı — inançta, aşkta, sanatta — o ilk evetin izini sürmektir.
O “evet”i bir daha duymak için dua eder, sevişir, yaratır, ağlar.
Her şey, o mecliste içilen aşk şarabının tadını yeniden bulma çabasıdır.
Kimisi bu şarabı insan sevgisinde arar, kimisi Tanrı’da, kimisi güzellikte.
Ama içilen hep aynı şaraptır; kadehi farklıdır yalnızca.
Ezel bezmi bir zaman dilimi değildir; hâlâ sürmektedir.
Ruh, her derin sezgide o meclise bir anlığına döner.
Gözlerini kapatıp susabildiğinde, sesin ardındaki sessizliği duyduğunda, oradasındır.
Balık’ın sularında, Neptün’ün sisinde, 12. evin kapısında…
Orada “evet” hâlâ söylenmektedir.
Bilgi kolektife aittir.
Şifa olsun😊

